25 Aralık 2013 Çarşamba

Çamurlu Tur

21 AralıkCumartesi sabahı Tuğba ile belki de bugüne kadar en zevkli turumuzu yapacağımızdan habersiz bir şekilde hazırlanıp yola çıktık. Bu turun bizim için iki ayrı özelliği de vardı. Birincisi benim yeni bisikletim olan TREK 6000 ile ilk turum, ikincisi ise Tuğba'nın  GHOST SE1150'si ile belki de son turuydu. Parkur olarak net bir şekilde kafamızda birşeyler belirlemesek de amacımız mtb içerikli bir turdu...





İlk olarak Çanakkale-İzmir yolundan Güzelyalı'ya kadar gidecek, sabah kahvaltımızı yapıp oradan da sahil yolunu takip ederek sırasıyla Karanlık Liman ve Halileli-Kumkale yoluna çıkacaktık. Daha sonrasında planımız Rüzgar Güllerine çıkmaktı. Fakat Halileli yolundan tekrar çıktığımız çevre yolundan sonra, hangi istikameti tercih edeceğimize karar vermemiştik. İki seçeneğimiz mevcuttu, ya İntepe köyüne dönüp oradan çıkacaktık ya da Yenimahalle köyünden devam edecektik. Aslında her iki yolda belli bir mesafeden sonra birleşmekteydi. Neyse biz Halileli köyünden tekrar çıktığımız İzmir-Çanakkale yolundan karşıya geçerek Yenimahalle köyüne girdik, sonrasında Çanakalan köyü, Rüzgar Gülleri, Taşlıtarla, Kalabaklı köylerinden sonra Çanakkaleye ulaştık. Toplam 51km süren turumuzun yükseklik değişimi 716 metre olarak görünsede, bunda bir hata olduğunu düşünüyoruz. Tırmanışı olan bir parkurdu ama kişisel tahminim 400-450 metre civarında bi yüksekliğe çıktık.



Tuğba Güzelyalı'ya anayoldan gitmemize ilk etapta karşı çıksada yine de sevgiyle kucaklıyor bizleri. Karımı anayolda fazla durdurmamak adına bende sadece bu güzel kareyi çekip devam ediyorum...


Güzelyalı'ya Tuğba'nın gidonunu ile merhaba diyoruz. Nedense Güzelyalı'ya her girişinde aynı bölgede ellerini bırakmayı tercih ediyor :)


Sabah kahvaltımız için mola veriyoruz Güzelyalı'da. Bisikletlerimizi bırakıp, karşıki cama da biraz yansıyan kahveye atıyoruz kendimizi.



Tuğba'nın sıcacık sobayı görmesi ile kabaran nostalji damarları, kendisini sobanın yanına atmasına neden oluyor. Sıcak börek ve çay eşliğinde yapıyoruz kahvaltımızı. Sabah saatleri olması nedeni ile kahve boş, bir o kadarda güzel geliyor bize, daha önce sayısız defa önünden geçmemize rağmen ilk defa fark ediyoruz varlığını, sağ tarafta parlayan pencereler denize tamamen sıfır durumda ve eşsiz bir manzara sunuyor.





Burası da daha önceki turlamızda her zaman mola verdiğimiz Beşkardeşler Kebap Salonu. İki gün önce çıkan yangında bu hali aldığını okumuştuk gazetelerden. Artık tamamen kullanılmayacak hale gelmiş durumda. 


Güzelyalı'dan yavaş yavaş çıkarken Tuğba'dan yine gidon pozları...


Güzelyalı'dan Karanlık Liman'a ilerlerken yolun özellikle benim sevdiğim bu kısmını fotoğraflamadan geçemiyorum. Fotoğrafın doygunluğunu biraz artırarak bu hale getirmiş olsamda, yılın her mevsiminde her hali ile çok güzel geliyor bana bu yol. Sonunda beliren aydınlık bize umut veriyor turumuz için.



Yavaş yavaş Güzelyalı'dan çıkarken, Boğaz manzarası ve arka tarafta uzaktanda olsa görülen Abide, fotoğraf karesine girmeyi hak ediyor...



Parkurun asfalt bölümünden tamamen çıkıyoruz ve turun bizim için keyifli olan kısımları da başlıyor artık. 


Çanakkale'den yavaş yavaş uzaklaşırken geride bıraktıklarımıza bir bakmak istiyoruz. Çalıların arkasına saklanan paparazzi edasıyla çekiyoruz fotoğrafı.


Bizim ailede fotoğraf makinesini kim taşıyorsa, önden gidip geleni çekme görevi ona aittir. Böyle de prensipleri olan bir aileyiz biz :) Bende görevimi layıkı ile yerine getirip, Tuğba'nın fotoğraflarını çekiyorum. 




İlerlediğimiz yol gerçekten gitgide güzelleşiyor, asfalttan her uzaklaştığımız pedalda, doğa daha bir güzelleşiyor. Yeşilin, sarının, kahverenginin her tonunu görebildiğimiz doğa, bize kendi iç sesimizi dinleme, üzerimizdeki bütün negatif enerjiyi atma fırsatını sunuyor. 




Güzelyalı-Halileli arasında tek bir araç bile görmeden, tek başımıza sessiz sakin ilerliyoruz. Ben yine önden giderek Tuğba'nın fotoğrafını çekmek için pusu kuruyorum...



Yol ayrımında sağ ve sol tercihimiz için GPS yardımı alıyorum...




Bulutlar da turumuza ayrı bir güzellik katıyor. Verdikleri bu poz ile internette tıklanma rekorları kıracaklarından habersiz, rüzgarla savruluyorlar...


Görülen yolun sonu, Halileli-Kumkale asfaltına bağlanıyor. Toprak yolun bitiminden sonra sola dönerek, çevre yoluna çıkacağız. Ordan karşıya geçerek Yenimahalle köyüne girip, daha sonrasında tırmanışa geçeceğiz...


Halileli asfaltındaki bu tarla ile yeşil,mor,sarı,mavi ve beyazı bir arada buluyoruz...


Çevreyolundan karşıya geçerek Yenimahalle köyüne geliyoruz. İlk çay molamızı burda verirken bisikletlerimizi de fotoğraflıyoruz...



Yenimahalle çıkışında gördüğümüz koyun sürüsü dikkatimizi çekiyor dersem yalan söylerim çünkü asıl dikkatimiz sağ tarafta duran köpekte :) Neyseki bir iki metre sonra bağlı olduğunu görüp rahatlıyoruz. Karı koca olarak bisiklet sporunu yapmanın çok ayrı bir güzelliği olduğunu bilsek de, iki kişi yaptığımız turladaki en büyük korkumuz köpekler. Ne parkurun zorluğu ne hava şartları ne de aklınıza gelebilecek diğer zorluklar bizleri yolumuza çıkacak köpekler kadar düşündürmüyor açıkçası. Bu tarz turlarda yavaş yavaş bu korkumuzu yeneceğimizi düşünerek ilerliyoruz bu bağlı bu tatlı köpeğin yanından :)


Geçerken amcaya selam veriyoruz, Tuğba ise asıl sorusunu soruyor. "Amca buradan sonra köpek olur mu" :)


Yolumuz ilerledikçe bizi hedef tepe noktamız olan Rüzgar Güllerine yaklaştırıyor.


Tuğba'dan artistik pozlar :)



Telefonumda çalan Ankaranın Bağları eşliğinde oynaya oynaya ilerliyoruz :)


Tuğba'dan DOÇEK pozu :)




Turumuza adını veren çamur kendini yavaş yavaş göstermeye başlıyor. Yolun buradan sonraki kısmı, biraz zorlu bir o kadar uğraştırıcı ama bir o kadar da zevkli bir hal alıyor. Pedal çevirdikçe lastiklere yapışan çamur, hoşumuza gitsede bir noktadan sonra ilerlememize engel olmaya başlıyor.



Tuğba'nın Ghost'u ile veda pozu adını verdiğimiz bu kare turun en güzel fotoğraflarından biri olarak akıllarımızda yer ediyor. Bundan sonraki yol arkadaşı olacak olan Cube ile de aynı yerde aynı pozu çekmeyi kararlaştırıp yola devam etmeye çalışıyoruz.




Devam etmeye çalışıyoruz dedim, çünkü lastiklerimiz artık bisikleti elde götürürken bile dönmez hale geliyor ve ortalama her 5 metrede bir lastiklerdeki çamuru temizlemek için duruyoruz.


Yolun buradan sonraki büyük bir kısmı bu şekilde ilerliyor. Aynı gün aynı saatlerde Keşan'da tur yapan DOÇEK ekibinin de turlarına adını koydukları kadar yapışkan olan bu çamur, bir noktadan sonra sabrımızın sınırlarını zorlamaya başlıyor. Bisiklete binmeyi bırakın, elinizde bile götüremiyorsunuz.




Tuğba'nın ayakkabıları ve çamur kalıpları :)




İlk turunda TREK'in hakkını verdiğimi düşünüyorum bu haliyle :)


Yavaş yavaş güneşi görmeye başlıyoruz, bu bizim için kuru ve çamursuz yol anlamına geldiği için seviniyoruz...




İşte her derde deva çamur temizleme çubukları :)


Yol kuru, hava güneşli, parkur güzel, biz yolumuza devam ediyoruz. Önümüzdeki virajı döndükten sonra başlayacak inişin ardından Çanakalan köyüne ulaşacağız.


İşte Rüzgar Gülleri kendini gösteriyor.


İniş sırasında Tuğba'dan havalı, karizmatik, cool ve janjanlı bir poz daha :)



Çanakalan köyüne giriş yapıyoruz. Amacımız burada birer çay içip birazda dinlenmek. Ama köyde ne bir bakkal ne de bir kahve olduğunu duyup şaşırıyoruz ve köyde durmadan devam ediyoruz.


Rüzgar Gülleri'ne geliyoruz. Aslında turumuz bizim için hemen hemen bitmiş sayılıyor, çünkü yolun buradan sonrası iniş ve Çanakkale merkezine çok yakın bir noktaya çıkıyor. 



Tepe noktasında Tuğba ayağındaki çamurları temizledikten sonra, inişe geçmeye başlıyoruz.



Yolun buradan sonraki bölümü genellikle bu eğimde iniş şeklinde oluyor...


Ve işte günün ikimizin yer aldığı tek karesi :) Gölgelerimizde olsa birlikte bir fotoğraf çekebildik. Yol boyunca eksikliğini hissettiğimiz GoPro ve monopod, alınacaklar listemizde üst sıralara tırmanmaya devam ediyor :)




İkimizin çıktığı turlarda genellikle başımıza şöyle bir durum gelir, turdan önce köpeklerle karşılaşmamayı umarak yola çıkarız, tur boyunca pek de korkutmayacak bir iki köpekle karşılaştıktan sonra, tur sonuna doğru köpeksiz ve tehlikesiz bir tur yaptığımızı düşünmeye başlarız. Hep de o anda karşımıza gerçekten korkutucu köpekler çıkar. İnişi bitirip Taşlıtarla köyünden çıktıktan sonra karşımıza çıkan koyun sürüsüne ait 4 köpek etrafımızı sarıyor. Neyse ki telaşa kapılmadan bisikletlerimizden inip yürümeye başlıyoruz. Köpekler havlamasa da, bizim için tehlike arz ediyorlar. Yavaş yavaş ayakta da olsak sürüne sürüne geçiyoruz köpekleri :)




Bu güzel ağacı da çekmeden geçemiyoruz. Tarlaların ortasındaki yalnız ağaçları hep takdir etmişimdir. Dayanacakları hiç bir şey olmamasına rağmen, tek başlarına dimdik ayakta kalabilmeyi başarmışlardır. Kimseye muhtaç olmadan, kimsenin yardımına gereksinim duymadan, sadece kendi köklerine tutunarak hayatta kalarak, insana aslında özgüven örneği de sergilemektedirler. Ne olursa olsun insan da önce kendine güvenmeli, kendi gücünün duruşunun farkında olarak, kendi saygınlığını her zaman korumaya çalışmalıdır. Önemli olan kalabalık bir grubun içerisinde yer alarak, bisiklet sporuna başlama ve bu sporu asıl yapma amacınızın dışında hareket etmek değil, belirli bir duruş sergilemektir. İnsanların bireysel özgürlüklerinin bulunmadığı ortamlarda, bisikletin özgürlük olduğunu söylemek pek gerçekçi bir yaklaşım değildir.


İşte tepelerin üzerinde görünen ve biraz önce yanlarında olduğumuz Rüzgar Gülleri...


Kalabaklı köyünde bir keyif çayından sonra turumuzu Çanakkale'ye dönerek noktalıyoruz...



Eve girmeden önce bisikletlerimiz için banyo zamanı :)





Üst baş kir içinde kaldı, ama harcadığımız enerjiye, sarfettiğimiz çabaya sonuna kadar değen, son derece zevkli bir tur oldu bizim için...



Ve günü son fotoğrafı, sitemize geldik, artık yorgunluk çayı eşliğinde fotoğraflara bakma ve dinlenme vakti...



Bir sonraki turumuzda görüşmek üzere
Sevgiyle kalın...


Tuğba & Erhan Açar

3 yorum:

  1. Sizi böyle gördükçe çok hevesleniyoruz,aynı şehirlerde olsaydık muhakkak güzel şeyler yapardık dostum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz, Çanakkaleye her zaman bekleriz...

      Sil
  2. Pedallarınıza sağlık, aynı yöne (Karanlık Liman) aynı yoldan bizde gittik ama çok geç çıktığımız için hava karardı, limana çok az kala aynı yoldan geri döndük. Parkur çok güzel.

    YanıtlaSil